24 Kasım 2014 Pazartesi

25 kare ve subniminal mesajlar konulu konferansımdan

Dün,bugün ve ∞ daima.
Bilimin ve teknolojinin ışığından faydalanamayan birey ve toplumlar,kendilerini cehaletin karanlık ve kör kuyularında bulmaya mahkumdurlar.® Fatih ÇALTI


Posted via Blogaway

9 Kasım 2014 Pazar

KUYRUKCU SOL

Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın bugünkü yazısında Kuyrukçu Sol başlığı altında Uludağ Üniversitesi ile Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesinde yaşanan PKK ile kuyrukçularının TGB stantlarına yaptıkları saldırılara değindi. Yapılan saldırıda Ankara Üniversitesi DTCF'de Nâzım Hikmet,  Âşık Veysel, Attila İlhan ile Cemâl Süreya'nın afişlerinin yırtıldığını belirten Yalçın, saldırganların siyasî kimliklerini kayberek PKK kuyrukçusu olduklarını ifade etti.
İşte o yazı:

John Atkinson Hobson (1858-1940) bir İngiliz gazete patronunun oğluydu. Ekonomistti, sosyal bilimciydi.
K. Marks‘ın nasıl zengin yoldaşı F.Engels varsa, onun da iktisat bilimini geliştirecek ünlü işadamı ve dağcı Albert F. Mummery adlı dostu vardı! “Yoksulluk” (1891), “Modern Kapitalizm” (1894), “Evrim ve İşssizler” (1896) “Sosyal Reformer” (1898) adlı kitapları yazdı.
İngilizler’in Güney Afrika’yı işgal eden İkinci Boer Savaşı‘nı, Manchester Guardian adına muhabir olarak takip etti. Ve Hudson bu savaşta “emperyalizm” kavramı tanımını yaptı. Tartışmasız başyapıtı “Emperyalizm” (1902) kitabında; emperyalizmi, yeni pazarlar arayan “modern kapitalizmin” zorunlu sonucu olarak tanımlayarak Lenin, Troçki, Luxemburg gibi sosyalistleri etkiledi.
Emperyalizm; yayılmacılık demekti.
Bu; bir ülkenin topraklarını geliştirmesiyle de olurdu; bir ülkenin başka ülkenin kaynaklarından yararlanmasıyla da olurdu.
Peki bu nasıl gerçekleştirilirdi? Silahla! Ya da…
“Bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü” deyimini haklı çıkacak, “öpücükle”!
Bu öpücük; “medeniyet”, “demokrasi”, “özgürlük”, “insan hakları”, “barış” sözleriyle fiiliyata geçirilirdi ki, öpülen sadece öpüldüğünü sansın! Örneğin…
ABD‘nin, Ayn El Arap (Kobane) bölgesindeki PKK‘nın yan örgütü PYD‘ye havadan silah ve mühimmat yardımında bulunması üzerine örgüt yöneticisi Enver Müslim, “aldığımız malzemeler yerine sağlam bir şekilde ulaştı. Bize bu yardımı yapanlara teşekkür ediyoruz” dedi.
Odatv‘nin bu haberle ilgili başlığı ironikti: “Bu emperyalizm bir harika dostum..!”
Ne ebola ne mers; günümüzde en öldürücü hastalık emperyalizmdir.
Bulaşıcıdır; ve evet öpmeyle geçer…

93 Manifestosu

Kim ki…
“Ulus -devlet bitmiştir” veya “emperyalizm çağı artık geride kalmıştır” lafını ederse hemen oradan uzaklaşın; bilin ki bu sözleri eden kişi öpülmüştür.
Siz ki…
“Aydınlanma, bağımsızlık, laiklik” derseniz ve birileri burunlarını kıvırıyorsa, bilin ki öpülmüştür.
Hep söylerim…
Özellikle Nobel Ödülü almış kişilerden uzak durunuz; hastalığın yayılma merkezlerinden biri burasıdır.
Birinci Dünya Savaşı hemen öncesinde 28 Temmuz 1914’te yayınlanan ünlü “93 Manifestosu”nu bilir misiniz? 93 Alman sanatçı-yazar-bilim insanı, Almanya’nın neden Belçika’ya savaş açması gerektiğini imzaladıkları bildiriyle dünyaya duyurdu; Goethe’nin, Kant’ın, Beethoven’ın medeniyetini götüreceklerdi!
Bu aydınlar arasında Nobel Ödülü almış şu isimler vardı: Fizikçi Röntgen, Kimyacı Fischer, Kimyager Baeyer, Fizikçi Lenard, Filozof-Edebiyatçı Eucken, Kimyager Ostwald, Fizikçi Wien, Yazar Hauptmann, Kimyager Haber, Fizikçi Nernst…
Sonuç?
Eğer mücadele edilmezse, emperyalizmin öpücük aldatmacasıyla gittiği coğrafyaya kıran girer. Birinci Dünya Savaşı öncesi Avrupalı solcular bunu bilmiyordu; ve tarihin en büyük bölünmesini yaşadılar…
Sosyalist partiler parlamentolarında savaşa “evet” dediler; (Avusturya’dan Adler, Almanya’dan Ebert, Rusya’dan Plekhanov) hükümetleriyle işbirliği yaptılar; (Fransa’dan Vaillant, Belçika’dan Vandelvelde, İngiltere’den Henderson) savaş kabinelerinde yer aldılar.
İşçi sınıfı birbiriyle savaşacaktı! “Enternasyonal ütopya” yerle bir oldu.
Savaşa sadece dört parti karşı çıktı: Rusya’dan Menşevik ve
Bolşevikler, İngiltere’den İşçi Partisi ve Sırbistan’dan Sosyal Demokrat Parti. Bunlara göre, “100 kölesi olan bir köle sahibi, kölelerin daha ‘adil’ dağılımı için, 200 kölesi olan bir köle sahibine karşı savaşa girişiyordu!”
Bolşeviklerin lideri Lenin, bu eğilimi sosyal-şovenizm olarak adlandırdı:
Teoride sosyalizm- Pratikte şovenizm.
Emperyalizm gökten zembille inmiyordu!
Tüm bunları niye yazdım..?

Kuyrukçu Sol

Önceki gün…
Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nde kavga çıktı.
Türkiye Gençlik Birliği’nin açtığı standa saldırıldı ve Nazım Hikmet, Aşık Veysel, Attila İlhan ve Cemal Süreya afişleri yırtıldı.
İddiaya göre saldıranlar; “Yurtsever Devrimci Gençlik Örgütü” ve “Öğrenci Kollektifleri” idi. Aynı saldırı dün Uludağ Üniversitesi‘nde de gerçekleşti.
Neler olduğu belli; emperyalizm Türkiye solunu bölüyor.
Evet, saflaşmanın mihenk noktası, emperyalizm…
Bölgede haritalar yeniden çizilirken; ne yazık ki, Türkiye solu “kafasız” mücadeleye devam ediyor.
Anlamamaya dayalı bir süreç yaşıyoruz. Çünkü, bu ülke aydınının teorik dünyası sığ! Bu nedenle, hayatı yenilgilerle geçen romantik solcumuzun “çocukluk hastalığı” devam ediyor:
Kafasındaki şablona uymayan gerçekleri görmek istemiyor.
Acı ama, düşünme yetisini kaybetti.
Acı ama, siyasi zekasını kaybetti.
Acı ama, mücadele ruhunu yitirdi.
Bu nedenle kuyrukçu oldu!
Kuyrukçu kendine güveni olmayandır. Yani…
Türkiye’nin yaşadıkları hakkında açık-anlaşılır tavrı olmayanlar; kendilerinin bir güç olamadığını kabul ederek, kitle tabanı olan siyasi güçlerden birisine (örneğin PKK’ya) eklemlenmeyi tercih ediyor.
İtibariyle siyasi kimliklerini kaybediyorlar.
Bu nedenle; dünün “yetmez ama evet”çileri bugün “Kobane” dışında söz dinlemek istemiyor! Hep aynı kişiler olması tesadüf olabilir mi? Ki bunlar…
Yani bu kuyrukçular; ideolojiyi-siyaseti yorumlama hakkını bağnazca kendi tekeline almak istiyor; “düşünce tiranlığı” kurmak istiyor.
Yorulmadılar da… (AKP desteği örneğinde olduğu gibi) yenilgi kaçınılmaz olunca; hayatları, yaşadıklarına sorumlu bulmakla geçiyor.
Oysa…
Her maddi durum/her olgu bilinç yaratır.
Dün bugünün anahtarıdır. Duygularınla değil, kafanla düşünürsen safını rahatça seçebilirsin:
Öpülmek istiyor musun, istemiyor musun?
Kiminle yatağa girdiğin önemli…


Posted via Blogaway