28 Aralık 2014 Pazar

AŞK

Aşk da tıpkı Elif gibidir.
İsminde gizlidir, ama okunmaz.
O olmadan da besmele sese gelmez.
O her şeyin içindedir ama hiçbir şeyde görünmez.
Hz. Mevlana

Sırra eren ve manasını anlayabilen CANLAR Selâm olsun.


Posted via Blogaway

Sn.Ahmet TÜRK ün kaleminden

ÇÖZÜM SÜRECİ VE ALAN HÂKİMİYETİNDE VASIF DEĞİŞİMİ!
Ahmet Türk
28 Aralık 2014 Pazar 04:00

2015 seçimleri yaklaştıkça Çözüm Süreci’nde işler ve taraflar iyice kızışıyor! “Kamuoyu bize itibar etsin” yarışı tam gaz devam ediyor! Müzakere Süreci’nin taraflarından “eli silahlı dağ ve mobil şehir kadroları” ısrarla “PKK silahı bırakmayacaktır! Müzakere sürecine bu şartla devam ederseniz edin yoksa umurumuzda değil” mesajlarını vermeye devam ediyor. Üstüne üstlük da, Sırrı Süreyya’nın “Özerklik ve Öcalan’a af” konulu tüyolarını destekleyen içerikte beyanlarıyla örtüşen “Öcalan 2015’te aramızda” mesajları da, Çözüm Süreci’ni yürüten siyasi ve bürokratik kapasiteyi oldukça zor durumda bırakmaya devam ediyor! 

Müzakere masasının hükümet tarafı ise “Onun bunun ne dediğinin bir önemi yok. Bizim ne dediğimizin önemi var. Vatandaşlarımız hükümeti takip etsinler, meşru siyaset kurumunun ne dediğine baksınlar” diyerek ortalığı toparlamaya çalışıyorlar. “Madem siz ‘meşru’ siyaset kurumusunuz niçin silahını bırakmayacağını sürekli dillendiren ‘gayri meşru’ odaklarla masaya oturup müzakere süreci yürütüyorsunuz..? Terör örgütü kapalı kapılar ardında dillendirilenleri ve niyetleri kamuoyu ile paylaşınca mı ‘gayri meşru’ oluyor..? Hani silahı bırakma şartıyla süreç yöneteceğinize dair sözleriniz..? Hani kırmızı çizgileriniz..?” gibi sorular mevcut çelişkilerin farkında olan “vatandaşın” zihninde ve dilinde çokça yer etmeye başladı! 

İşin boyutunun sarpa sarıp “Analar Ağlaması”ndan öte bir noktaya gelmesi, Çözüm Süreci yöneticilerinde “Anksiyete Bozukluğu”na yol açmış durumda! Bunun içindir ki çelişkiye düşürecek durum tespitleri ve inandırıcı olmayan istikamet tayinlerinde bulunuyorlar! 

Bırakın Çözüm Süreci fitilinin ateşlendiği Aralık 2012 yılını, önceki açılım süreçlerinden beri dillendirdiğimiz lakin açılımcılar tarafından ikinci sınıf komplo teorisi diye nitelendirilen risk ve tehdit öngörülerimiz bir bir gerçekleşmeye devam ediyor. Pazarlıksız, şartsız ve tavizsiz bir şekilde barış içerisinde bir müzakere süreci yürütülüyor sözleri yerine artık; “Yerel yönetimlere maskesi altında özerklik” tartışmaları,  “Öcalan’a af” beklentileri, “sabredin, şu anda toplum bunlara hazır değil” sözleri gündemden düşmüyor! Bunlar işi politik yüzü… Terörün bitmesi için masabaşında müzakere edilen terör örgütünün Çözüm Süreci kapsamında nereden nereye geldiği ve bunların devlete ve hükümete racon kesecek cesareti nereden bulduğu sorusunun cevabı olan “saha/alan hâkimiyeti” mevzuu ise daha vahim:

1-  Gelinen aşamada PKK, sınır içindeki terörist kamp ölçeklerini değiştirmiş, büyütmüş, lojistiğini merkezileştirmiş, tahliyesi sağlanan KCK unsuruyla birlikte, il-ilçe merkezlerinin genel siyasi havasını, halk kitlelerinin mobilizasyonunu denetler hale gelmiştir.

2- Bırakın artık “gece silahlı gündüz külahlı” gizliliğini, PKK silahlı saha unsuru artık “mobil” hale gelmiş, Doğu ve G.Doğu bölgelerimizin birçok il-ilçe merkezlerinde, çoğu üstü açık araç parkuruyla “devriye atmaya” başlamışlardır! Kuzey Irak ve Kuzey Suriye gelişmeleri PKK’nın daha fazla araçlı hale gelmesinde ciddi katkı sağlamıştır.

3- Geçtiğimiz günlerde bazı internet basınına da yansıdı; PKK, hâkimiyetindeki kamp yerlerinin kritik erişim (müdahale) güzergâhlarında mayınlama yürütmeye başladı! PKK bu yolla, denetimindeki yerlerin “karadan müdahale” edilebilirliğini hem azaltmaya hem de güçleştirmeye çalışmalarına hız vermekte… 

4- Silahını bırakma şartına uymadığı halde PKK ile müzakerelere devam edilmesi, fiili olarak PKK’yı legalleştirmenin yanında, bölge halkını PKK’nın baskı ve insafına bütünüyle açık hale getirmiştir. Devlet, PKK terör örgütü ile sivil Kürt vatandaşlarının ayrımını yapabilecek yeteneklerini “iyice” yitirmiş duruma gelmiştir! Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizde şehir ve varoşlarda bürokratik ve sosyal kontrol yitirilmiş, PKK’yı tasvip etmeyen ve sırtını devlete dayan Kürt kardeşlerimizin devlete olan güvenleri ise dibe vurmuştur


Posted via Blogaway

24 Aralık 2014 Çarşamba

Sn. Ahmet TÜRK kardeşimin kaleminden

CARL SCHMİTT’İN HAYALETİ ANKARA KORİDORLARINDA!

Ahmet Türk
24 Aralık 2014 Çarşamba 04:00

Yazan-çizen tâifenin insanların kanaatini değiştirme gibi bir misyonunun olmaması gerektiğini, en önemli amacının ise, hakikatin hatırını başka hatırlardan üstün tutup, “bilgi” ile “kamuoyu” arasındaki engellerin kaldırılmasına katkıda bulunması diye düşünüyorum. Gerçi ortalık “devlet sırrı” kılıfına sokulup bilgi edinme hakkının kapsamı dışında tutulan bilgilerden geçilmiyor ama mevzu ettiğim“bilgi”den kastımız “devlet sırrı” kapsamındakiler değil doğal olarak… Kastettiğim şeffaflıktır; aziz milletin lehinde ve aleyhinde gelişenlere vâkıf olması için azami gayret sarf edilmesi gerektiğidir! Bu sadece yönetilenin değil, yönetenin de yararına ve çıkarınadır.

Meramımı en güzel ve açık şekilde açıklayan Ak Parti Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Prof. Dr. Naci Bostancı hocanın kelamı ile takviye edeyim: “Bir iktidar;  kendine epik bir söyle ve kutsal bir anlatım oluşturup kutsalla kendini tahkim ediyorsa, o kutsalın örtüsü altında her türlü çirkinliği yapabilir. Kitleler iktidar ilişkilerinin o karanlık, mahrem, bazen kutsallık atfedilen örtüsü altındaki alana ilişkin bilgi sahibi olmalıdır.”

Sürekli muhalif düzlemde yazıp siyasi iktidara “çakıyor” diyenlerin manevra alanını daraltacak bu zorunlu altyapı çalışmasından sonra yazımın asli konusuna gireyim:

Malumunuz; yıllardır darbecilerin meşruiyet gerekçesi olarak öne sürdükleri “TSK İç Hizmet Kanunu madde 35” değiştirilmiş ve silahlı kuvvetlerin vazifesi ile alakalı tanım“yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı” kalibre edilmişti! Yeni düzende “isabetli ve haklı” olarak askerin darbe meşruiyeti olarak sarıldığı muğlâk gerekçeler ortadan kaldırılmıştı. Lakin bu kez de “iç tehdit” karşısında silahlı kuvvetler devre dışı bırakılmıştı. Türkiye bunun bedelini, Çözüm Süreci’nin “sahte barış” atmosferine rağmen; PKK/KCK’nın, “Kamu Düzeni”ni ağır ihlalleriyle ve ülke bütününde yıldırma-sindirme şeklinde format kazanan kitlevi eylemlerini artırarak müzakere masasında pazarlık payını arttırmasıyla ödedi ve ödemeye devam ediyor!

Şu sıralarda benzer bir hataya düşülmek üzere! “Sessiz sedasız” bir şekilde, karmaşık hukuki ve teknik detayların içerisinde saklanarak yürütülen lakin muhalefetin MHP kanadının son anda uyandırılmasıyla “dillendirilen” bir gelişme var:  Olağanüstü Hal ilan etme yetkisinin Bakanlar Kurulu’ndan alınıp, İçişleri Bakanlığı’na devriyle alakalı niyetlerin hayata geçirilmesi çabaları..! 

Bu çabaların gerekçesini şunlara bağlıyorum: Başbakan Davutoğlu “6-11.Ekim Ayaklanma ve Yağmalama Eylemleri” sırasında polis-jandarmanın yetersizliği nedeniyle Çözüm Süreci zevale uğramasın diye devre dışı bırakılan Kara Kuvvetleri’ni sahaya sürmüş ve bölgedeki KCK etkinliğini devre dışı bırakmakta mühim bir katkı sağlamıştı.  Sadece bununla yetinmemiş, MİT-Öcalan Müzakere Süreci’nin ağır-aksak işleyişine şerh koymuş, kamu düzeni politik düzeltmesini tam olarak beceremese de devreye almaya çalışmış, ret potansiyellerini yeri geldiğinde kullanarak “iktidar üretmeye” çalışmıştı… 

Hülasa,gelinen aşamada; “Egemenlik” kavramıyla “olağanüstü hal” kavramı arasında yarattığı paralellikler üzerine temellendirdiği tezleri, çoğulculuğa ve parlamenter sisteme olan karşıt fikirleri ve hayli ses getiren dost-düşman denklemiyle siyasal düşünce ve hukuk tarihinin en tartışmalı figürlerinden biri olan Carl Schimitt’in (1888-1985) siyasi teolojisinin “tutkunları” ile “diğerleri” şeklinde siyasi iktidarın “karar alma” mekanizması ikiye bölünmüş durumdadır! 

Bu ikiye bölünmüşlük, “kamu güvenliğini” ve  “egemenlik haklarımızı” riske atacak yer değiştirmelere yol açmakta ve asli sorumlulukları gevşetmektedir! 

Eğer Doğu ve G. Doğu’da kısmi olağanüstü hal ilanı yetkisi Bakanlar Kurulu’ndan İçişleri Bakanı’na devredilirse ve düşünülen düzenlemeler kanunlaşırsa, çok ağır olumsuz sonuçlar doğacaktır


Posted via Blogaway

20 Aralık 2014 Cumartesi

AŞK

ALLAH'ım kimsenin gönlünden cümül cihanın yaratılmasına vesile olan AŞK hissini almasın.
Yokluğu ya Nar-ı cehennem,ya zemher-ül ayazda olsa özünde ruhun feryadıdır.
O yüzdendir dervişlerin HU diye destur ile girdiği mecliste AŞK OLSUN diye merhabalaşması.
Hz.Peygamberin dini tebliğidir AŞK.
Hz. Ali'de muhabbetin ve cesaretin adı AŞK,
Kerbela'da Hz.Huseyin'in duruşudur AŞK
Yunus'ta dillenip bezenen her söz AŞK,
Haci Bektaş-ı Veli'de merhamete bürünen AŞK.
Mevlana'ca söylenip Mesnevi'de dillenen AŞK,
Atatürk'ün kuruluş mücadelesinde dehasidir AŞK,
çanakkale, dumlupınar,sarikamista şahadettir AŞK,
Gönderlerdeki şanlı bayrağımdır AŞK,
Minarelerdeki ilahi davet ezandır AŞK,

AŞK OLSUN canlar.


Posted via Blogaway

17 Aralık 2014 Çarşamba

NEREDE?

                    NEREDE

Niçin bu hallere düştüm niçin ben,
Bir koca çınardım,özüm nerede?
Öğle bir mukaddes dava için ben,
Yanıp kul olmuşum,közüm nerede?

Ceddim denizlerde kükrer coşardı,
Yiğit gölgesinde yiğit yaşardı.
Başlar edilirdi,taçlar düşerdi,
Bir gücümüz vardı bizim,nerede?

Bir hançer dayanmış yurdun bağrına,
Haykırsan  da cevap gelmez çağrına,
Bu devlet-i ebed,müddet uğruna,
Ezelden verilmiş sözüm nerede?

Savaşta kartalım,sulhta meleğim,
Çevrilmedi Hak'tan hiçbir dileğim,
Bukulmezdi benim tunçtan bileğim,
Şimşekle yarışan hızım nerede?

Alev alev kır atının yelesi,
Zabt olunmaz asla iman kalesi,
Birgün biter elbet Türk'ün çilesi,
Zafer türkülerim,sazın nerede?

Törende kutsaldır silahın atım,
Sürmüş asırlarca tüm saltanatım.
Ülkem yasta,ondan asık suratım,
O gülünce gülen yüzüm nerede?

Varsın olmasın ne rütbem,ne tuğum,
Hep vatan içindir böyle coştuğum,
Nerede benim o cihangir çocuğum,
Nerede Fatih'im,Oğuz'um nerede?

Gün olurda bir gün gelir Oğuz'um,
Öç gününü elbet bilir Oğuz'um,
Canım feda yurda,olursa lüzum,
Sefer için oğlum-kızım nerede?

Mal değil vatandır canın yongası,
Çek kından kılıcı, açılsın pası,
Bitsin artık bitsin kardeş kavgası,
Nerede ahlâk,iman çözüm nerede?
Bir koca çınardım,özüm nerede?

                              Abdullah Satoğlu


Posted via Blogaway