16 Haziran 2014 Pazartesi

Fatih ÇALTI KİMDİR ?



                                                                            Fatih ÇALTI KİMDİR ?
1973 yılında Sivas ili Divriği ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk öğretimini Divriği’de tamamlayıp orta öğretimini Sivas Anadolu Teknik Meslek Lisesinde başlayıp Divriği Nuri Demirağ Endüstri Meslek Lisesinde tamamlayıp Elektrik-Elektromekanik Teknisyeni olarak mezun olmuştur. 1992 yılında girdiği Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünde eğitim almıştır.

Halkla ilişkiler,Diksiyon,Hitabet,Çevre, Atıkların Ayrılması ve Geri kazanım, Liderlik ve Motivasyon,Medya takip ve Sosyal Medya okur/yazarlığı uzmanlık eğitimleri de alan Fatih ÇALTI halen Psikoloji eğitimi almaktadır. 

Subliminal mesajlar,algı eşikleri ve algı teknikleri konularında ise uzun yıllar araştırmalar yapmış ve bu konuda bir çok seminerler vermiş,ulusal ve yerel gazetelerde,dergilerde makaleleri yayımlanmıştır.


Alevilik-Bektaşilik Kültürü üzerine de etkin çalışmalara ve araştırmalara imza atmış olan Fatih ÇALTI'nın bu konuda da yayımlanmış makale ve yazıları bulunmaktadır.

SİYASİ GEÇMİŞİ: Fatih ÇALTI gençlik yıllarında Ülkü Ocakları terbiyesi ile yetişmiş olup Merhum Şehit Lider Muhsin YAZICIOĞLU'na yakınlığı ile tanınmış , BÜYÜK BİRLİK PARTİSİ’nin kurulması itibari ile bu oluşumun içerisinde yer almış olup yurdun bir çok yerinde teşkilatlanma çalışmalarında ve teşkilat içi eğitimlerde aktif görevler üstlenmiştir.
Türkiye genelinde partinin birçok teşkilatlarında güncel siyaset ve projeler hakkında eğitim ve seminerler vermiştir. 
24. dönemde Büyük Birlik Partisi’nin teşkilatlandırma çalışmalarını yürüttüğü ŞIRNAK ilinden Milletvekili adayı olmuştur.
Bir süre Osmanli ocaklari genel sekreterligini de yürüten Fatih ÇALTI ocak yonetiminin milli çizgilerden verilmek istenilen tavizlerin ve iktidar partisine duyulan sempatinin OSMANLI ismi ile bağdaşmayacağı şahsi kanaati ile yönetimdeki görevinden ayrılmıştır.
Türkî cumhuriyetleri ve Türkmeneli ile yakın ilişkiler içerisinde olan Fatih ÇALTI bir çok siyasi parti,stk,dernek ve sivil insiyatif oluşumları ile ortak projeler üzerinde çalışarak özellikle gençlige hitap eden eğitim ve seminerlerde ve bu oluşumların istişare/ danışma kurullarında görev almaktadır.


Tek cümle ile kendinizi nasıl ifade edersiniz sorumuza verdigi cevap ise bizi çok etkiledi ve oldukça mütevazı bulduk. HADİMULVATAN yani vatanın hizmetkârı.


Kendilerine bundan sonraki siyasi ve akademik çalışmalarında başarılar diliyoruz.


(24. dönem milletvekili adaylarını tanıyalım-Anadolu yerel basın)

14 Haziran 2014 Cumartesi

ADALET BUNUN NERESİNDE?

ADALET BUNUN NERESİNDE???
Özellikle 17 ve 25 aralık operasyonları sonrası başlığına paralel yapı yazıp bir türlü altını belge ve deliller ile dolduramayan, birçok sanal ve soyut iddialarla kafa yapılarına uymayan, istekleri doğrultusunda karar vermeyen ve hareket etmeyen, çıkarlarını savunmayan, menfaatlerine engel teşkil edebilecek her makam ve görevdeki devlet görevlilerini yasal olmayan yollardan sürgün atamalar ile yerlerinden eden, bunun aksini yapan görevlileriyse kendilerini dahi şaşırtan sürpriz terfiler ile ödüllendiren bir iktidar ile karşı karşıyayız ne yazık ki. Ne acıdır ki şimdi de yargıya sevk ettikleri görevlilerin iade-i görev haklarını ortadan kaldırma ile ilgili yasa çıkartma derdine düşmüşlerdir.
Ani toplantılar ile vekillerini mecliste toplayarak muhalefetsiz  bir mecliste oldu bitti mantığı ile çıkarttıkları yasalar ile meşru bir iktidar kavramı asla bir arada anilamaz.
Yalanı yalan ile,yanlışı bir başka yanlış ile kapatma gayretiyle bekalarini devam ettiren iktidar her gün yeni bir kaos ve korku konusu icad edip insanları gruplastırmaktan, dil,din,kültür ve bir çok alanda milletimizin bölme gayretinden hic rahatsız olmamaktadır.
Hatta daha kötüsü bu emellerini sağlamak uğruna bölücü örgüt ve birçok yasadışı olusumlarin eylemlerine göz yumarak, lojistik ve ekonomik destekler ile bekalarinin devamını tüm mukaddesatimiza hakaret edilmesine yeğler tavır sergilemekten de geri kalmamışlardır.
Gelinen nokta gaflet ve delaleti geçmiş hıyanet safına ulaşmıştır.
Bu zihniyeti hala savunan vatandaşlarımıza şunu açıkça ifade edeyim ki eğer Müslümanım diyorsanız inancinizi,Türküm diyorsanız milli kimliginizi gözden geciriniz. Çünkü ne İslamiyet,ne de Türk töresi yanlışı savunmayı kabul etmemektedir.

Posted via Blogaway

3 Haziran 2014 Salı

Kurtlar puslu havayi severmis...

Kurtlar puslu havayı severlermiş bayım.
Bu yönleriyle kurtlara benzermiş bazı insanlar. Öyle diyorlar. Ama tilkilerin kurnazlığına karşı gizli bir hayranlığımız da yok değil hani! Ya aslan gibi adamızdır ya da ayıya benzetirler bizi. Sadakat denildiğinde köpek gelir aklımıza. Kedi gibi derken ne kastederler bilemedim?! Sadakatsizliğini mi, çıkarcılığını mı, sevimliliğini mi yoksa sıcak bir kucak bulduğunda büründüğü sessizliğini mi? Niçin illaki bir hayvana benzetiriz birbirimizi bayım? Şu dünyada sayımız çoğalırken, insani özelliklerimiz azaldığı için mi?! Ben bilemedim bayım! Bunu bilemedim işte! (Komutanımdan iktibastır. selam olsun)

Posted via Blogaway
DEĞERLİ MİLLETİMİN BİRBİRİNDEN KIYMETLİ FERTLERİ:
Gelinen nokta itibariyle yaklaşan yerel seçimler ülkemizde seçim atmosferinden çok savaş çığırtkanlıklarına,karşılıklı ve üslup dışı suçlamaların sergilendiği mitinglere sahne olmaktadır.
Dünya siyaset tarihinde bir çok ilki hem de kısa sürede ve ard arda yaşadığımız an itibariyle artık yurdumuzda temiz ve yapıcı siyaset anlayışı tamamen bitmiştir.
Çirkef siyaseti kol gezmekte,siyasi erk toplumu kamplara,gruplara,statulere ayırarak rant elde etmek ve siyasi bekalarının devamını sağlama telaşına düşmüşlerdir.
Velhasıl farklılıkları ayrıştırıcı değil birleştirici olarak değerlendirecek, aziz Türk milletini 76 milyon taştan örülü mükemmel bir taş duvar yahut 76 milyon cam mozayikten teşekkül ender bir tablo olarak görüp değerlendirecek, ortaya büyükk bir pota koyup ayrışmalardan uzak sorunları çözecek, TÜRK, KÜRT, LAZ, ÇERKEZ, GÜRCÜ, ALEVİ, SÜNNİ, SAĞCI, SOLCU, LİBERAL, DEMOKRAT, CEMAATCİ yahut gayrisi ve daha bir sürü etnik köken ve düşünceye mensup fertleri TÜRKİYE çatısı altında birleştirerek duvarın yıkılması için tek bir taşın çekilmesi ,tablonun değerini yitirmesi için bir tek cam mozaiğin sökülmesinin kâfi olacağı bilincini dimağlara işleyecek,vatanın bölünmez bütünlüğünü milletimizin her ferdinin en iyi hizmete layik olduğunu,millete hakim değil hadim olacak MİLLETİN SESİ,NEFESİ OLACAK bir birliktelik elzem olmuştur.
Siyasi,inançsal ve ideolojik fikirlerin hiç;birisi vatanımızın bekasından önce gelmemeli.
Etnik köken yahut inançlarımız ve bu doğrultuda gelişen partizanlığın yapılabilmesi içinde bu vatan toprağına ihtiyacımız olduğu gerçeği göz ardı edilemez.
İnancın da,ideolojinin de ferdi yaşanılıp toplumsal reflekste tek bir düşünce etrafında toplanmak aksi durumda elde avuçta ne varsa gideceği bariz bir gerçektir.
Atatürk ilke ve inkikapları ışığında Milli bir duruş, Muhsini bir tavır ile adalet,özgürlük ve demokrasinin tam işlediği,işletildiği sevgi,şefkat ve merhametin yeniden topluma egemen kılan bir güçbirliği bir an önce hayata geçirilmeli MİLLETİN SESİ ve İRADESİ EGEMEN OLMALIDIR.
BASKA TÜRKİYE'NİN OLMADIĞINI UNUTMAMALI.
KİM BU RUHSUZ KALIPLAR?
Özellikle son zamanda yağmur sonrası çıkan mantar misali bir grup insancıklar türedi toplumumuzda. İsmi A,B,C fark etmez lakin ikinci adları HOCA diye anılan din istismarcıları bunlar. Sosyal medyada geniş kitlelere ulaşan ve yanlı,karanlık ve provakatif düşüncelerini süslü püslü cümleler ile bezeyip bu kitleleri içten içe zehirleyen. Şefkat,merhamet,iyi niyet,inanç,toplumsal ve &ülkesel menfaatten uzak sanal gündemler ile memleketimin ve milletimin varlığına tahammül edemeyen dış mihrakların değirmenine su taşıyan ve Ulu önder ATATÜRK'ün gençliğe hitabesinde işaret edilen idarecilerine yaranıp nemalanma gayreti ile inanılmaz efor eden.

Sevgili okurlar; malumunuz cennet vatanımız bir ateş çemberi ile çevrili durumda. Sınır komşumuz ülkelerde yaşanılan savaşlar yetmezmiş gibi içeride de birlik ve beraberliğimize, huzur ve güvenliğimize kast edilmektedir. Terörist gurupların sözcüleri verilen tavizler ile yetinmeyip *taviz tavizi,yalan yalanı doğurur* sözü gereği sürekli yenilerini talep etmekte ve bir şekilde bu talepleri de karşılanmakta ne yazık ki. Özellikle doğu ve güneydoğuda yaşayan halkımız bu densiz ve hadsizlere verilen tavizlerin sonucu olarak onların insafına yaşam alanları da bahşiş olmak üzere terk edilmiştir. Misak-ı milli sınırlarımızın bütünlüğü ki her milimetresi dahi kan ile çizilmişken kalem oyunları ile tartışılır,birilerinin böldük,aldık söylemleri algı savaşları ile yok sayılır ve makul gösterilir olmuştur. Kaçırılan,yaralanan sivil ve askerlerimizin konusu dahi edilmezken maddi zarar uğratılan kişi ve kurumlar gündeme dahi taşınmamıştır.
Bakınız bugün 1 Mayıs emek ve dayanışma günü. Diyalog ve beşeri ilişkiler kurulamaması sonucu an itibariyle oluşan zarar ne ile ifade edilebilir ki? Yaralanan ve mağdur olan sivil ve polislerimizin acılarını kim dindirebilir? Haksız yere ekmeğinden işinden olan esnafımıza kim izah edebilir olanları? ve evlerine mahkum olmak zorunda bırakılan insanlarımız,yavrularımız onlar ne olacak?

Sevgili okurlar; bir de ahlak terörizmi musallat oldu ki başımıza hepsinden acı. Neredeyse gün geçmiyor ki bu zulüme düçar el kadar yavrularımızdan birisinin kötü emellere alet edilip sonra da hunharca öldürülmediği. Emniyetimiz ve muadil S.T.K.mız bu konuda inanılmaz başarılı çalışarak failleri ve minik cesetleri ortaya çıkartıyorlar. Ama ya tecavüze uğramasına rağmen bunu ifade edemeyenler,onlar ne olacak. Caydırıcı bir ceza sisteminin olmayışı suçları tetiklerken insanlarımızda adalet ve güvenlik kaygısının had safhaya ulaşmasına neden olmuştur.
Tüm bu olaylar yaşanırken idarecilerimiz paralel ile yatıp üçgen ile kalkıyor,kare ile yemek yeyip daire ile uyku uyuyorlar. Hadi onlar siyasi bekalarının devamını temin için herşeyi kendilerine mübah sayıyorlar da ::: şu yukarıda bahsettiğim kalem ehli (?) ..... HOCA guruhuna ne oluyor da idarecilerin görmezden geldiği şeyleri görmüyor,duymazdan geldiği şeyleri duymuyorlar. ALLAH aşkına ya hakikati söyleyin,yazın,çizin.Yada fikirlerinizi kendinize saklayıp susun.
Unutmayın efendiler; ölüm var ölüm sonrasında da çetin bir hesap var. Birilerinin etrafımızda olması,iltifatlar etmesi nefsinize hoş gelebilir lakin ahirette de milleti adına sizin yakanızı toplayıp hakkını isteyecek FATİH var,FATİHLER'ler var unutmayın.
İNŞALLAH BU MİLLETİN SESİ ELBETTE EGEMEN OLACAKTIR. SİZ İSTESENİZ DE İSTEMESENİZ DE.
 BASIN AÇIKLAMASI
KAMUOYUNA SAYGI İLE DUYURULUR:
Değerli basın mensupları,Hak ve Hakikat Davasına gönül vermiş değerli katılımcılar. Öncelikle hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
Bundan 1 Yıl Önce 22 Mayıs 2013 saat: 19:07 de haince ve kalleşçe bir suikast sonucu şehid düşen Çeçen Cumhuriyeti İçkeriya Fahri Başkonsolosumuz Şehid Medet ÖNLÜ’yü rahmet ve minnetle anıyoruz..
Şehid Medet Önlü Çeçen Davasının efsane savunucularındandı. Çeçenlerin Hamisiydi. Ömrünü ve bütün imkanını ve sonunda canını bu davaya adadı. Rabbim Şehidimizin şehadetini kabul eylesin. Biz ondan razı olduk Allah-u Teala da ondan razı olsun. Şu bilinmeli ki Medet ÖNLÜ Çeçenlerin halk kahramanıydı. Onun Kaybı Çeçenistan için büyük bir kayıptır. Yeri Asla doldurulamaz. Onun en büyük ideali Çeçenistan’ın bağımsızlığı ve Türkiye’nin Çeçenistan’ı tanımasıydı.  Şehidim sen rahat uyu; Emanetin emanetimizdir, Davan Davamızdır, Yolun Yolumuzdur.
     Medet Önlü’nün katillerini söylemek zor olmasa gerek Katil putin ve onun işbirlikçisi ramzan kadirovdur.Bunu neye dayanarak söylüyoruz: Milleti sefalet içerisindeyken kendisi Rus hükümetinin desteği ile sefaat süren,Türk-müslüman töre ve inaçlarını bırakın uygulamayı alenen dalga geçen,Rusyanın menfaatlerini korumak adına kendi halkına zulüm eden ve edilmesine izin veren bir devlet başkanından bahsediyoruz.
KENDİ KİŞİSEL BEKASININ DEVAMINI SAĞLAMAK ADINA MİLLETİNE İHANET EDEN VE DÜNYANIN BİR ÇOK YERİNDE  ÇEÇEN LİDER VE KOMUTANLARIN YANI SIRA ŞEHİT MEDET ÖNLÜ GİBİ BU DAVAYA GÖNÜL VERMİŞ BİR ÇOK KİŞİNİN DE ŞEHİT EDİLMESİNDE RUS HÜKÜMETİ VE RAMZAN KADİROV UN OLDUĞUNA OLAN İNANCIMIZ TAMDIR.
      Katil Rusya’nın tarihi; Sürgün, Soykırım, katliamlar ve suikastler den ibarettir. Tarihi katliamlarla dolu olan bir ülkenin Başkanınında katil olması şaşılacak bir durum değildir. Dünya terörist arıyorsa terörün merkezi Kremlindir.
    Kendisini Sınıf kabadayısı zanneden putin; Biz Çeçenleri öldürmekle bitiremezsin,Biz Çeçenler ölmekle bitmeyiz.  500 yıldır Ne Cahar DUDAYEV leri bitirebildin. Ne mansurları ne de Şamilleri bitirebildin. Bu ülkede Medet’leride öldürmekle  bitiremezsin. Her birimiz milyon birinci Medet’leriz.   İşgalci rusya bilmelisinki Yüreğimizdeki bağımsızlık aşkını asla söndüremezsin. Buna ne kirli ve kana bulanmış paran yeter nede gücün. Ama öldürmesini iyi bilirsin, öldürürken masumları öldürürsün. Çocuk demeden kadın demen ihtiyar demeden. Hukuk dışı işgallerin, oldu bittilerin Rusizm ve Putinizm politikalarının göstergesidir. Çeçenler 7 sinden 70 ine varıncaya kadar bağımsızlıkta kararlı. Çeçenistan’ın bağımsızlığı rusya’nın çöküşü olacaktır. Rusya, çöküşün ve yok oluşun çok yakın.
Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine seslenmek istiyorum.  Bu Halk rusya denildiği zaman hayır Moskof diyen bir millettir. Bu milletin sesine kulak verin. Rusya zannettiğiniz kadar güçlü bir ülke değil. Güç sadece kudreti azameti elinde olan Allahu Teala’ya mahsustur.  Biz Allah-u Teala’ya teslim olan kullarız. Medet ÖNLÜ’yü şehid eden satılık ruhlu katiller neden hala yakalanamıyor. Kendinizi de sorgulamanız gerektiğini  düşünüyorum.  Altını Çizerek söylüyorum. Şayet böyle bir vahim durum söz konusu ise Medet ÖNLÜ dosyasını kapatmaya,faili meçhuller dosyaları arasına koymaya kimsenin gücü yetmez yetmeyecektir. Bu işin takipçisiyiz.
Ayrıca Türkiye Rus İstihbaratının elini kolunu sallayarak cinayet işleyebileceği bir mekan olmamalıdır. 7 Çeçen öldürüldü.  Rusyaya one munite deme zamanı gelmedimi? Yoksa bu sessizlik ve tepkisizlik Sırada kimin olduğunun bilindiğinin işareti mi?
Bunun yanıtının bir an evvel verilmesi ve gerekenlerin yapılması toplum vicdanını rahatlatacaktır.
Bu davada şahadete yürüyen şehitlerimizi ve  Soma da hayatını kaybeden maden işçilerimizi Rahmet ve minnet ile anıyor hepinize saygılar sunuyorum.
                                                                                                  Çeçen Cumhuriyeti İçkeriya Fahri Konsolosu
                                                                                                                    Muhammed Nurullah ÇETİN

<br /><img src="http://img.webme.com/pic/f/fatihcalti/medet-oenlue.jpg"/>
Kartallar, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadırlar. Kartalların yaşı 40′a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğüsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır;

Ya ölümü seçecektir. Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci, 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse, kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkartır. Yeni penceleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş” uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.


Bazen kararlarımız acı da verse her zaman “Yeniden Doğuş”u müjdeleyebilir. — Sezer Erdem ile birlikte.
Fotoğraf: Kartallar, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşındayken çok ciddi ve zor bir karar vermek zorundadırlar. Kartalların yaşı 40′a vardığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğüsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartal burada iki seçimden birini yapmak zorundadır;

Ya ölümü seçecektir. Ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.

Bu yeniden doğuş süreci, 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse, kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde, yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkartır. Yeni penceleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur “Yeniden Doğuş” uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak yararlanabiliriz.


Bazen kararlarımız acı da verse her zaman “Yeniden Doğuş”u müjdeleyebilir.
KADIN, DEMOKRASİ VE TÜRKÇE

Gülşen Yıldırım'a adanmıştır

Eski Türk yaşayışında tam bir kadın-erkek eşitliği görülür. İslam öncesi Arap toplumuna bakıldığında Türk yaşayışının bu denli ileri bir düzeyde olması beni çok düşündürmüştür. Hele Batı toplumlarında ve eski Hint yaşayışında "drahoma" denilen geleneğin "kadın"ı son derece aşağılaması anlaşılır gibi değildir. Prof. Dr. Enver Ziya Karal, Kadın Hakları ve Atatürk adlı makalesinde eski Türk yaşayışında kadının yerini şöyle özetliyor: "İslâmiyetten önceki eski Türk toplumlarında, kadın, erkekten farklı, ama ona eşit bir varlık olarak saygı görürdü. Aile tek evliliğe dayanırdı. Doğan çocuğun kız olması matem sebebi sayılmazdı. İstenmeyen kız çocuklarının öldürülmesi âdeti hiçbir Türk toplumunda görülmemişti. Çocuklar üzerinde baba kadar ananın da hakları olduğu kabul edilirdi. Mülkiyet bakımından da kadın eşit haklara sahipti. “Hakan”ın emirlerinde, eşinin, “Hatun"un adına da yer verilirdi. Türk toplumu, kadınlar için, kapalı bir toplum değildi."

Karal adı geçen yazısında kadınları arka plana iten tarihsel derinlikten de söz ediyor: "Kadını hor görüp aşağılayan görüşlerin kökleri tarihin derinliklerindedir. Birçok din yorumcuları, kadını, pek haksız şekilde, “acı­ların kaynağı”, “günahın sembolü”, “şeytanın aracı” gibi göstermeye çalışmışlardır. Budizmle ve Hıristiyanlıkla ilgili eski kaynaklarda, bugün bu dinlere bağlananların da ciddiye almadıkları böyle yersiz suçlamaların sayısız örneğine rastlanır."

Karal, İslam öncesi Arap toplumunda kadınla ilgili olarak şu değerlendirmeleri yapmaktadır: "İslâmiyetten önce, Arap toplumu, istenmeyen bir kız çocuğunun diri diri gömülebildiği, erkeğin dilediği sayıda evlenebildiği, kadının bir eşya parçası gibi alınıp satılabildiği bir toplumdu. Böyle bir toplumda, İslâmiyet daha önceki duruma göre kadınlar lehine çok büyük bir değişiklik getirmiş sayılabilir. İslâmiyet, Arap toplumunda âdeta bir eşya statüsünde olan kadını bu durumdan kur­tarıp, belli hakları olan bir insan statüsüne kavuşturmuştur, denebilir."

Tam bu noktada İslam, kadın için bir müjde dini olarak doğar. İslam'ın kadının en çok aşağılandığı Cahiliye dönemi Arap toplumunda doğması rastlantı değildir. Kadına insan türünü sürdürmede en önemli görevi veren yüce Yaradan'ın bir bağışıdır İslam. Ancak İslam'ın kadına verdiği haklar, din yorumcularının değerlendirmeleri ile ileri gideceğine geriler. Karal, bu konuda şöyle diyor: "..kadın- erkek eşitsizliği de Arap toplumunda öylesine kökleşmiş idi ki, bunu bir çırpıda ortadan kaldırmak kabil olmadı. Kaldı ki Müslümanlığın yayılması sırasında, bazan İslâmiyetin özüyle hiçbir ilgisi olmayan birtakım eski âdetler, kötü ve yanlış uygulamalar, eksik ve çarpık yorumlar etkili olmaya başladı. Böylece, zamanla, kadın hakları konusunda, İslâm’ın asıl ruhuna ve amacına uygun bir yönde olumlu gelişmeler görülecek yerde, tam aksine, kadını ikinci sınıf insan durumuna düşüren bir takım anlayış ve uygulamalar İslâm dünyasına gitgide egemen oldu. Din kuralları dar ve ters yönde yorumlandı. Kadınlar aleyhine yorumlar getirildi. Hukukî çözümler bir noktada donduruldu. Çağların değişmesine ve dünyadaki ilerlemelere ayak uydurulamadı. Kadının yeterince eğitilmemesi, peçe ve kafes ardına hapsedilmesi, sosyal hayatın dışına atılması, giderek toplumda geriletici etkiler yapmağa başladı."

Türkiye'nin yönetiminde Atatürk söz sahibi olduğunda ülkemizde kadın-erkek eşitsizliği sürüyordu. Atatürk, milletin kendini yönetecekleri seçeceği bir yönetim biçimi düşünüyordu. Bunun adı Cumhuriyet olacaktı. Cumhuriyet'in seçmen kitlesini erkekler kadar kadınlar da oluşturacaktı. O, tam bir Türk bilinçaltına sahipti. Bu bilinçaltını eski Türk töresi biçimlendiriyordu. Bu yüzden, kadını eve hapseden, iş hayatından uzak tutan; dar ve sığ bakış açılarından uzaktı. Kadına bütün haklarını korkusuzca vermek niyetindeydi.

Batıda kadınlara tanınmayan hakları kadına verdiği gibi kadını dünya kadınlarına örnek yapmak gibi bir amacı da vardı: "Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek, dünyanın barış ve güveni için çalışacağına emin olabilirsiniz." diyordu. Ulu önder, Türk kadınlarının hiçbir alanda erkeklerden ve Avrupalı kadınlardan geri kalmayacakları yolundaki inancını da şu sözleriyle belirtiyordu: "Kadınlarımız için asıl mücadele alanı, asıl zafer kazanılması gereken alan biçim ve kılıkta başarıdan çok, ışıkla, bilgi ve kültürle, gerçek faziletle süslenip, donanmaktır. Ben muhterem hanımlarımızın Avrupa kadınlarının aşağısında kalmayacak, aksine pek çok yönden onların üstüne çıkacak şekilde ışıkla, bilgi ve kültürle donanacaklarından asla şüphe etmeyen ve buna kesinlikle emin olanlardanım."

Atatürk'ün kadınlarımıza tanıdığı hakların ne kadar önemli olduğu konusunda Prof. Dr. Turan Feyzioğlu şunarı söylemektedir:
Atatürk’ün düşünceleri tutarlı bir bütün oluşturur. Atatürk’ün, kadının hakları ve toplumdaki yeri ile görüşleri bu bütünün önemli bir unsurudur. Atatürk hayatında başka hiçbir hizmet yapmamış olsaydı, sadece kadınları akla ve vicdana aykırı bir durumdan kurtarma yolundaki düşünceleri ve başarılarıyla, Türk tarihinde olduğu gibi, insanlık tarihinde de şerefli bir yerin sahibi olurdu.Kasım 1938’de, Atatürk’ün ölümü üzerine yayınladığı bildiride Hindistan Kadınlar Birliği, O’nu, “kadın haklarının tarihi boyunca gelmiş en büyük savunucularından biri” ilân etmişti

Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 75. yılında Funda Şahin tarafından yapılan bir yüksek lisans çalışmasında kadınlarımıza sağlanan hakları, kadınlarımızın yeterince kullanamadıkları ve toplumda istenilen düzeye çıkamadıkları acı gerçeği şu satırlarla kendini ortaya koyuyor: "Kadınlar, siyasal temsil mücadelelerine rağmen dünyada en yaygın olarak eksik temsil edilen toplumsal grup olmaya devam etmektedir. Kadınların siyasal yaşamda eksik temsil sorunu, dünyada genel olarak cinsiyetler arasında var olan eşitsizliğin bir göstergesi niteliğindedir. Oysa kadınların karar alma süreçlerine eşit katılımı, sadece adalet ve demokrasi talebi olmakla kalmayıp aynı zamanda kadının statüsünün geliştirilmesinin de gerekli bir koşuludur. Kadının her düzeyde yönetime faal katılımı sağlanmadan ve karar almanın bütün düzeylerine toplumsal cinsiyet ana yaklaşımı yerleştirilmeden eşitlik, kalkınma ve çağdaşlık hedeflerine ulaşılması mümkün gözükmemektedir.

Atatürk'ün demokrasi gereği kadınlara tanıdığı bu hakların, -kadın-erkek eşitliği ana düşüncesinin- perde gerisinde ya da bilinçaltında Türk kültürünün yattığı bir gerçektir. Atatürk kültürde öze ve kendine dönüşün timsalidir. Bir bakıma demokrasi ya da cumhuriyet yönetimi Atatürk'ün bilinçaltının ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Bizi bu düşünceye ulaştıran hiç kuşkusuz Türkçedir.

Denilebilir ki Türkçe, Türkün dünya görüşünün ses halinde yansımasıdır. Türkçeye bakılarak Türkün nasıl düşündüğü, hangi değer yargılarına sahip olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Türkçe, kadın-erkek eşitliğine yer veren bir dil olarak, Dünya dilleri içinde dikkatleri en çok üzerine çeken dillerdendir.Canlıların türlerini sürdürebilmeleri için erkek ve dişi diye yaratılmış olmalarından esinlenerek cansız varlıkları da öteki diller bu ayrıma tabi tutarken Türkçenin cansız varlıkları erkek-dişi diye ayırmaması gerçekçiliğinden kaynaklanır. Çünkü "duvar" erkek iken, "sıra" niçin dişidir sorusuna hiçbir Fransız cevap veremez. Fransızlar duvar yazarken başına le (mur), sıra yazarken başına la (table) getirir. Kuşkusuz Fransızların evreni seslendirme düşüncesine bu ayrımcılık yansır. İşte Türkçede böyle bir ayrım yoktur. Demokrasi, yönetim bakımından kadın-erkek eşitliğini hedef aldığından, alması gerektiğinden diyoruz ki dünyada demokrasiye en uygun dil Türkçedir.

Dr. Hüseyin YENİÇERİ

22 Mayıs 2014<br /><img src="http://img.webme.com/pic/f/fatihcalti/ekle.jpg"/>